Ahmed Arif'in Leylâ Erbil'e gönderdiği mektuplardan oluşan Leylim Leylim, okurken insanı derinden etkileyen bir yapıt. Yazıldığı dönemin etkilerini, Ahmed Arif'in sürgün günlerini, çırılçıplak aşkını anlatan bu eseri içinize sindire sindire okuyun. Altını çizebileceğiniz birçok cümlesi var. Ahmed Arif'in kalemini seviyorum, kelimeler onun için öyle hisli akıyor ki kalemden. Leyla Erbil'e gönderdiği mektupların toplandığı Leylim Leylim kitap alıntılarından birkaç tanesini sizlerle paylaşmaktan memnuniyet duyacağım. Ahmed Arif'in kaleminin, sizlere de dokunmasını istiyorum. Keyifli okumalar.
AYRICA: Dostoyevski Suç ve Ceza Kitabının Konusu ve Alıntılar
Leylim Leylim Kitabından Alıntılar
AYRICA: Sosyal Medyada Paylaşılacak Sözler (Kitaplardan Alıntılar)
- Sabah gözlerimi sana açarım. Akşam, uykularımı senden alırım. Nereye, ne yana dönsem karşımda mutluluğun o harikulade baş dönmesini bulurum. Böyleyken gene de şükretmem halime, hergelelik, açgözlülük eder, seni üzerim. Aklıma gelmez ki seni usandırır, sana gına getiririm. Sana dert, sana ağırlık sana sıkıntı olurum. Nemsin be? Sevgili, dost, yâr, arkadaş... hepsi. En çok da en ilk de Leylâsın bana. Bir umudum, dünya gözüm, dikili ağacımsın. Uçan kuşum, akan suyumsun. Seni anlatabilmek seni. Ben cehennem çarklarından kurtuldum. Üşüyorum kapama gözlerini...
- Benim için çok mühim olan, sana âşık olmak veya âşık olmadığımı bağırıp yırtınmak değildir. Aslolan, seni kırmamak, üzmemek, kaybetmemektir. Anladın mı canım?
- De bana, budala mıyım yoksa zekâ zehriyle belâda mı? Hiç şüphesiz, dostluk ya da yakınlığımızın âdeta benzersiz ve tek oluşu, özel ve çok itinalı davranışlar ister. Ama bu cehennem kıvılcımı, hasta ve bencil “püflemeler”le böyle ikide bir sönmek tehlikesi geçirecek mi? Bence ve benim yönümden bu imkânsız. Sana da güven ve sevgim, gerçekten, matematiğin değil, şiirin diliyle SONSUZ... Ama. Bir “ama” var...
- Ancak artık senin de bir kesin karar alman gerek. Hatta geciktin bile. Bir hal çaresi bul da ne yaparsan yap...
- Hiç “serçe gibi” olmadım! Ustura gibiyim. Ama milyonlardan biri olduğum doğruysa utanmam. Harika çocuk, müstesna adam gibi sıfatları oldum olası düşündüm! Önemli olan ne olduğun ve oluşu içinde nerelere kadar varabileceğini kestirebilmekti.
- Seni aradımsa, herhâl buna ihtiyaç duydum.
- Yazamam, anla.
- Bazıları öyledir, okumazlar, ciddî düşünemezler. Gene de aydın olmaktan vazgeçemezler. Hatta aydın kişi oldukları için kendilerinde mutlu bir baht, gizli de olsa, bir müstesnalık bulurlar. Bu, bir toplum derdidir. Ferdi bunlardan ötürü ayıplamak pek doğru ve yerinde olmaz. Bilirsin ki insan, muhitiyle doğru orantılı gelişir, örnekleşir vs.
- Seni belki bir ay görmesem ne bileyim seni 3 ay, bir sene görmesem bu insana koymaz da bu bir yasak olursa ve hiç dönmemek karışınca işe, çok acı oluyor Leylâ. Amma diyeceksin ki, “Biz birbirimize o kadar alışmamıştık ki.”
- Belki eminim ki ayrılık veya uzak oluş mühim değil de asıl onu düşünmek ve bir daha hiç dönülmeyeceğim ve geride kalanları insanın bir daha göremeyeceğini düşünmesi çok feci bir şey.
- Fakat yine de işte yaşıyoruz ve acı içinde bile olsa bu bize bir haz veriyor ve yaşamayı istiyoruz.
- Nafile, insan aklını bir şeye verdi mi kurtulamıyor ondan. Daima düşünmekle ve daima da aynı şeyi düşünmekle insan aşkın bir fikri-işgâl olduğunu kabul ediyor.
- Yaz, sever misin, kızar mısın, küfür mü edersin, neylersen eyle ama bana yaz. Beni yıkacağından falan korkma. Ve beni korkutma. Bana yazmayacaksın da kimlere yazacaksın. Düşün, İstanbul’a gelme umudum olmasa, çoktan kendime kıyardım. Bilirsin, ölüm benim için çok önemsiz bir şey değilse de bu hususta sabıkalıyım da! Ölürüm ha! Ne güzel yaşıyorduk be!
- Nasıl da yaşatırsın. Kaç bin kere söyleyeyim, öyle yaşatan, öyle sevdirensin ki... Seni tanımak, seni bir kerecik bile görmek, milyarla yıl yaşamaktan daha dolu, daha hazlı ve daha değerlidir. Ama kime bu sözler, anlayana tabii. Seni anlamak, seni sevmek mühim ve aziz bir iştir. Zor da değil hâlbuki, ama İNSAN olmak lâzım.
- Ve hiçbir kahraman, hiçbir aziz, hiçbir hergele, sana azap veremez! Azabı, sen kendin icat ediyorsun. Beni de böyle berbat ediyorsun.
- Yaşaman, asıl senin yaşaman lâzım. Hiç kimse, yaşamayı senin kadar hak edemez. Anladın mı? Sen, öyle birisin işte. Bunu belle, buna inan.
- "Sevgimi herkese dağıt" diyorsun. Hiç kimseye dağıtamam! Gözlerinden vazgeçilmez ömrüm.
- Dediğim gibi, beni bırakma. Yoksa başımı belâya sokarım diye asıl ben korkuyorum.
- Beni affet ve âdi bulma. Hiç olmazsa, beşerî bulduğunu söyle.
- Bu, senin halin, böyle devam ederse, benim de günlerim sayılı demektir.
- “Kaçtın” diyorsun. Seni bırakıp kaçmadım. O kadar eşek, egoist ve korkak mıyım?
- Suskun, uzanmış, seni yaşıyorum.
- Kimselere mecbur olmadım, olmam da. Yiğitliğim ve rivayet olunan erkekliğim, bundandır… Ama senin mecburun olmak, beni hiç mi hiç küçültmüyor. Aksine yüceltiyorsun, İNSAN ediyorsun, yaşatıyorsun…
- Pişman değilim. Bir daha dünyaya gelsem aynı hayatı, daha bir ustaca ve korkusuz yaşarım. Ama bu sefer seni tanımakta gecikmem.
- Bir daha hiçbir ana doğurmaz seni. Bir daha hiçbir cihan bulamaz seni.
- Sana doymak, korkunç ahmaklık olur.
- Ayrılık ve zaman bende sana ait hiçbir ânı öldüremiyor, silemiyor.
- Canım benim, bilir misin, "canım" dediğimde içimden canımın çıkıp sana koştuğunu duyarım hep.
- Canını sıkıyorsam haber et. Paldır küldür bir herifim.
- Çok daha sendeyim. Dünyayı, dünya eden de bu belki.
- Ben bütün bu, belki de manasız iç sıkıntılarından senin var olduğunu hatırlayarak sıyrılıyorum.
- Sen ister dostum ol ister sevgilim, yeter ki hayatımda ol. Sen bana geldikçe sana ihtiyacım olacak. Senden başka hiçbir isteğim yok.
- Belki de kırgınlığım kendime.
- Ya senin sade var olman bile beni saadetten çıldırtacak tatta bir gerçekse?
- Bari bu suskunluğun sebepli ve hayırlı olsa ve bana bu kadar kahırdan sonra, parıltılı şiirler göndersen.
- Galiba, tek çıkar yol sana durup dinlenmeden yazmak. Hoş, bütün işim, seni düşünmek ya.
- Ve sen geçersin içimden. Bitmek bilmezsin.
- Bir kez gelmişken dünyaya neden dileğimce, duyularım, düşüncelerimce yaşamayayım?
- Tabii en güzeli umudu kesmemektir. Sağ kalırsam, görecek güzel günler var.
- Sana yakın, sana lâyık ve hele hele “senin” olmayı düşünebilmek bile bir cesarettir. Yürek ister.
- Geldin, buldun, şenlendirdin, insan ettin beni. Yemeyip-içmeyip, yatmayıp-uyumayıp, seni anlatmalı bu yürek.
- Galiba mezarımıza sadece haysiyeti götüreceğiz.
- "Nasılsın?" diye sormak, söyleyecek sözü olmadığından vakit kazanmak istemekmiş. Hiç düşünmedim.
- Beni sevmediğini söylemek ne diye üzer seni? Bu da bir gerçek. Sevgiyi yaratmak gerek. Bunda da bazen tek yönlü uğraşma, verme, ölümü göze alma, sonuç vermiyor.
- Merhaba canım. Mektubun gecikti gene. Belki de ne yazacağını kestiremiyorsun! Oysa adını yazman yeter...
- Kimselere kendi adıma kinim, nefretim yok. Sade insanoğlunun niçin bu kadar alçaldığını, niçin bu kadar budala olduğunu hâlâ anlayamadığıma yanıyorum.
- Her ne hâl ise, seni düşünmek iyi geliyor bana.
- Üzme, zorlama kendini. Beni hiç sevmedin. Gene de benim yanımda ve ben yokken benim hayalimle kaldığında olduğun gibi kal.
- Nedense aklıma hep ölüm geliyor. Böyle hem kırık hem de anlaşılmamış gitmek istemiyorum.
- Böyle şey olabilir mi? Bir canda iki can yaşamak. Mutlak bir çözüm yolu var bunun. Anlat bana. Senden bir şeyler ummak… Umutların en olmazı da bu belki. Saçmaladım gene.
- Elim erse, ayağım tutsa, seni bütün cihanın görebileceği bir kuleye çıkarır ve bağırırdım: "İşte, insan buna derler!"
- Özlemin ağzına kilit vurmak da zor, susturamazsan bile, dalga geçebilir, ciddiye almayabilirsin. Bunu yap bari.
- Her kadında bir Kleopatra damarı vardır. Her erkekte de bir Sezar ahmaklığı.
Ahmed Arif Leylim Leylim kitabından alıntılar içeriğini sizlerle paylaştım. Benim çok sevdiğim bir kitaptır. Eğer okudu iseniz ne mutlu sizlere...